
Ezel ebed ilminde kirlenmiş bir hevestim
Mana denizlerinde yuna yuna geldim ben
Bin yıllık yolu tepen soluksuz bir nefestim
Sükût meyhanesinde dine dine geldim ben
Hem yaş idim İrem’de hem de meyvem ham idi
Kurutup tutuşturan bir bitimsiz gam idi
İlk alev geçtiğinde artık şartlar tam idi
Çile fırınlarında yana yana geldim ben
Ayağıma dolanan emellerimden kaçıp
Yara bere içinde susuz çöllerden geçip
Yıkılmak üzereyken bir damlasından içip
Zemzem pınarlarından kana kana geldim ben
Tuna içime aksa ürker kıraçlığıma
Kudret helvası indi yetmedi açlığıma
Bütün ilimler şahit ezeli hiçliğime
Cennet bahçelerinden ine ine geldim ben
Ne bitmez çöller geçtim amansız dağlar aştım
Tahta çıkmadan evvel kör kuyulara düştüm
Bazen kurudum kaldım bazen sel olup taştım
Kaç asırlık yollardan döne döne geldim ben
İzzet’im yaratandan kesmem asla umudum
Hakikatin sırrını imtihanlarda buldum
Meyve verdim taşlandım kesildim odun oldum
Nemrud’un ateşinden söne söne geldim ben
İzzet Irmak
Bir yanıt bırakın