
İNSAN İNSANIN AYNASIDIR
Cahit Zarifoğlu 1940 ile 1987 yılları arasında yaşamış farklı bir insan, özgün bir dünyadır. Kısa hayatında uzun yıllar unutulmayacak eserlere imza atmış bir düşünce insanıdır.
Cahit Zarifoğlu 1940 ile 1987 yılları arasında yaşamış farklı bir insan, özgün bir dünyadır. Kısa hayatında uzun yıllar unutulmayacak eserlere imza atmış bir düşünce insanıdır.
Durmadan büyüyen, her an yeni boyutlar kazanan; kazandıkça gelişen, geliştikçe kazanan gayri insani sektörlerin hükümranlığına karşı şiirsel bir duruş.
Her olanı hayır, her geceyi Kadir, her geleni Hızır bil, demiş büyükler. İyilik yapmanın, ikramda bulunmanın, ihtiyacı olana yardım etmenin vakti saatini her zaman biz belirleyemeyiz. Bazen de o vakit gelir çatar kapımıza. Aslında en değerlisi de odur. Onu da ben kaçırdım bu sefer.
Okuyacaksanız bu iki kitabı birlikte okumanızı öneriyorum âcizane. Yukarıda dediğim gibi, bu hikâyeler, Anadolu’nun “taşra” tabir edilen gerçek kitlesinin hayat terennümü. Yazar, halkın duyuş ve düşünüşünü, hissedişini yine halkın diliyle; tıpkı onların yaşamı gibi sade, safsatasız bir dille ele almış.
Yağmur Beklerken, yazarın önemli eserlerinden biridir şüphesiz. İlk defa 1981 yılında yayımlanan roman, 1929 ekonomik buhranı ve ardından gelen 1930’lu yılların siyasi olaylarını konu edinir. Yağmur Beklerken, Dönemeçte isimli romanın devamı gibi. Açıkçası, Tarık Buğra okumaları yaparken bunun farkında olsaydım, önce bu eseri okumayı tercih ederdim. İki eser pek çok açıdan birbirine benziyor konu, dil ve anlatım bakımından.
Vahit Ağa’nın Atı Ölmez ve Yazarı Dr. Halil Alıcı, ulusal düzeyde pek bilinmeseler de Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Yılmaz Güney’den eksik kalır yanları yok aslında. Bu toprakların feryadını dile getirmede çok daha derin izler bıraktılar bende, diyebilirim.
Geçen haftaki “Zorunlu Göç” isimli kitaptan sonra, bir şekilde benzer noktaları olan “Uçurtma Avcı” sını okudum. Garip bir tevafuk oldu diyebilirim. İlkinde, Kafkasya’nın Çarlık Rusya tarafından işgal edilmesi sonucu yaşanan bir dram; ikincisinde Afganistan’ın Sovyet Rusya tarafından işgal edilmesinden sonra yaşanan dramlar…
Kafkas toplulukları nasıl baş eğmediler ise Ruslar da emellerinden vazgeçmediler. Her fırsatta büyük kitlesel göçlere sebep oldular. Bu göçler sırasında yüz binlerce kadın, çocuk, yaşlı açlıktan ve ağır şartlardan telef oldu. Aileler parçalandı. Akrabalar birbirinin izini kaybettiler.
Renkli görsellere desteklenen bu güzel masal kitabı okunmaya değer âcizane kanaatimce. Bilhassa büyüklerin okuyup küçüklere anlatması veya okuma çakındaki çocuklara okutması gerektiğini düşünüyorum.
(Kitaplarla Her Salı 20) *** Dünya hayatı bir tür oyun ve eğlence midir? Siz bu konuda ne düşünürsünüz? Oyundan kasıt elbette ki birilerinin başına […]
Korona sadece insana bulaşmıyor, dile de bulaşıyor. Şu kelimelere bakar mısınız: pandemi, enfekte olmak, korona pozitif, kontamine, endemi, entübe, izolasyon, kit, hijyen…
Bu kelimeler için önerisi olanlar yoruma yazarsa sevinirim. Dilimize hizmet etmiş olalım değil mi? Benden bir öneri: “Pandemi” yerine “Küresel Salgın” nasıl?
Tarık Buğra yakın tarihimizi, romanlarında ele aldığı sıradan Anadolu insanının bakış açısıyla, çok doğal bir şekilde işlemiştir. Diyebilirim ki, yakın tarih siyasi hayatımızı işleyen romanları ile ünlü yazarlar Yakup Kadri ve Kemal Tahir’den çok daha gerçekçi ve halkçı bir geleneği temsil ediyor Tarık Buğra.
“Şeytan, zihnimizin kıvrımlarında dolaşıyor, esiri olduk hepimiz. Âdem ile Havva’yı cennetten çıkartan şeytan bizi rahatlıkla alt edebilir. Belki de günümüzde yasaklanmış ağacımız hepimiz için farklıdır.”
Değerli dostlar, bu hafta değerli bir eğitimci yazar olan Mustafa Aslansofuoğlu’nun “Delağra – Kuyu) isimli romanını okudum. Kitabı okuyana kadar sadece bir roman sanıyordum. Meğerse işin içinde, neredeyse destana yaklaşan efsaneler dizgisi varmış. Bu tür yazıları yazarken, her zaman yaptığım gibi, biraz internet taraması yaptım. Bu konuda yapılmış çalışmalar, belgeseller, şenlikler varmış.
Kitabı okuyacak olursanız veya okuduysanız şu soruyu sorun kendinize: Çocuğun çizdiği resimde, fil yutmuş boa yılanının içten ve dıştan görümü mü var; yoksa şapka mı? Vereceğiniz cevap çok önemli. Zira ne kadar büyüdüğünüz, vereceğiniz cevaba bağlı. İçinizdeki çocuğun yaşayıp yaşamadığı da buna bağlı…
Biz saf ve temiz Anadolu insanı açısından ciddi bir başarıdır aslında. Kendilerini halktan üstün görenlere okkalı bir derstir.
Öğretmen budur işte diyorum.
Bir kişinin başlattığı mücadeleyle kısa sürede harika bir sonuç alındı. Bize de bunu mümkün olduğu kadar çok insana ulaştırmak kalıyor.
Tebrik ediyorum Behçet Gülenay hocam. Dikkatiniz ve duyarlılığınız için teşekkür ediyorum Mehmet Ali Abakay.
Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi isimli eseri, yayımlandığı 1970 yılından bu güne kadar çok yankı uyandıran, çok konuşulan bir roman. Kurgu olarak roman olsa da uzun bir öykü tadında olan Beyaz Gemi; masalla gerçeği, efsane ile hakikati birleştiren bir eser.
Aliya, hayatı boyunca batı kapitalizmine karşı İslam dünyasının birliğini ve kalkınması savundu. Her zaman ve her neslin önünde, İslam’ın mesajlarını gerçekleştirme görevi durduğuna inanıyordu.
(Âşık Feymani’nin “Sevdiğim” İsimli Şiirine Dair…)
Şiir ve şair üzerine söylenecek o kadar şey var ki… Düşündüklerimin özetinin özetini sizlerle paylaştım. Yeterince doğru ifade ettiğim konusunda da emin değilim üstelik. Şiirin manası, şairin karnındadır, demişler. Şüphesiz herkesin kendince çıkaracağı bir anlam vardır.
Çanakkale, tarifi kelimelerle mümkün olmayan bir kahramanlık destanı. Bir milletin, hayat hakkına tecavüz eden yamyamlarla, amansız mücadelesinin gerçek öyküsü. Eğer elde o kadar kayıt, belge, şahit ve görüntüler olmasaydı kim inanabilirdi ki bütün bunlara…
Özellikle hassas dönemlerden geçtiğimiz bu günlerde; yine bir yerlerden çıkagelse de bize güzel nasihatlerde bulunsa, soy soylayıp, boy boylayıp dualar etse. Bize moral verse… Ne güzel olurdu, değil mi?
Bu eser onun yaşamdan ve tecrübelerinden ortaya çıkmış çok önemli bir kaynaktır gençler için. Her bir sözün altında büyük bir tecrübe ve samimiyet var. Belki de bu sebepledir ki bir roman veya hikâye olmadığı halde bu kadar büyük ilgiyle karşılanmıştır.
İyilik ve merhamet üzerine derin tefekkür içeren İyilik Üzerine, Mustafa Kutlu’nun bütün eserleri gibi aslında bizi bize anlatmaktadır. Yukarıda adı geçen dört kahramanın sergüzeştlerini ve birbirleri ile tanışma hikâyelerini, birbirleri için onca yapılan iyilikleri güzel bir örneklik bağlamında sunuyor bize eser.
Ünlü hikâye yazarımız Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli Kanık hakkında şu ibretlik sözleri söyler ki, bu sözler aslında şairin yaşam özetidir: “Üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair”
“Eylül çağırıyor beni. Her sene eylüller çağırır zaten. Yine eylül gelir, saçlarımıza eylül düşer.” diye başlıyor öykü. Bir garip duygu sarmalının öyküsü: İçinde Eylül Biriktiren Kadın.
Refik Halit Karay bir yolcu esasında. Sürgün de olsa, Anadolu’yu gezmiş, yaşamış, hissetmiş bir yolcu. Her yol, hikayelerle doludur şüphesiz. Anadolu da öyle. Bir yandan insanı, bir yandan da devri anlamak için mutlaka okunması gereken bir eser, okunması gereken bir yazar. Dili zevkli ve akıcı, üslubu yumuşak, sade…
“Buradayım
Olyimpiya’dan Refah’a
Kardeşlik için geldim.
Buradayım
Çünkü dünya sağır ve sessiz
Yıkık duvarların altında”
Değişim, sinsi ilerleyen bir ur gibi bedeni sarıyor. İlk bakışta muhafazakar bir çevrede yetişen Derya’nın değişimi anlatılıyor gibi görünse de aslında toplumun kapitalizm ile dönüşümünü de okumak mümkün bu eserde.
Ha, bir de Allah’a… Ama o da pek kimsenin işine gelmiyor işte. Ona tapınmış gibi yapmak çok daha iyidir. Hatta ona çok çok tapınmış gibi yapmak, kendisine tapınmanın yolunu açar ki, hazine anahtarı…
Gözünü toprak doyursun, derdi eskiler. O gün için toprak; bugün için yanında evler, villalar, köşkler, banka hesapları, lüks arabalar… Say say bitmez.
Her gün yanı başımızda birileri ölüyor. Bir metrekaresi için her türlü melaneti işlediğimiz toprağın altına kendi ellerimizle gömüyoruz. Ama ibret almıyoruz. Bütün ömrümüzü hırslarımıza kurban ediyoruz.
Çiftçi Pahom’un çok geniş ve verimli arazilere sahip olmak için verdiği bir günlük mücadele, aslında insan ömrünün de sembolik bir benzeşimidir.
Nasip olursa ben de bir ev almayı/yapmayı/yaptırmayı düşünüyorum. Mümkünse hayatımı ipotek ettirmeden… Bilesiniz ki hep sizin yüzünüzden. Bu nasıl bir mahalle baskısıdır ya…
Bu önemli kitabı ve özellikle kitapta yer alan “Müslüman mı Yoksa Tebaa mı Yetiştiriyoruz” isimli makaleyi sizlerle paylaşmak istedim. Makalenin tamamını değil de aldığım birebir bazı notları dikkatlerinize sunarak bir an önce bu kitabı okumanızı öneriyorum âcizane:
Peki, nereden çıktı bu yazı diyorsanız… Son günlerde yine bitleri kanlanan bazıları, tekrar başörtüsü zulmünü geri getirme naraları atmaya başladı da ondan. Düşünsenize, daha ellerinde güç yokken bile insanları başörtülü diye dışlayan, ötekileştiren bu bölücü, hain zihniyet utanmadan Erdoğan’a diktatör diyor.
LÜTFEN YAZININ TAMAMINI OKUYUN YA DA HİÇ OKUMAYIN!
Dilimiz, kimliğimizin taşıyıcı kolonudur. Eğer o giderse kültür, örf, adet ne varsa gider. Örfü olmayanın ne tarih şuuru kalır ne de ahlakı. Bütün bunları kaybettikten sonra “vatan” sadece bir toprak parçası olmanın ötesine gider mi?
Lise öğrenciliğimin en belirgin şahsiyeti oldu. Zaten var olan okuma aşkıma farklı bir boyut kazandırdı. Hem önerdiği kitaplar hem de yazdığı yazı ve şiirlerle… […]
“Muhterem cemaat, çocuklarımızı camiye getirelim ama dikkat edelim cemaati rahatsız etmesinler. Onlara sahip çıkalım.” Hem çocuk hem camiye gelsin hem de muhterem cemaati rahatsız […]
Dersteyiz… Sorular, cevaplar derken karşılıklı konuşmalarla devam ediyoruz. “Hocam benim kuzenim dün bize gelmişti…” diyor öğrencim, bir soruya cevap verirken. Bu konulara dayanamam hemen […]
Dünya hayatı bir tür oyun ve eğlence midir? Siz bu konuda ne düşünürsünüz? Oyundan kasıt elbette ki birilerinin başına çorap örmek, arkasından iş çevirmek, […]
Bizleri büyülü dünyalarında uçsuz bucaksız gezintilere çıkaran masalların hüküm sürdüğü uzun kış gecelerinde etrafında kümelendiğimiz sobalar vardı. Masal anlatan nine veya halanın hiçbir hareketini […]
“Bu millet şerefli bir millettir. Bu millet inançlarıyla, gelenekleriyle birdir. Bu millet başkası için canını feda edendir. Kefenini giyip tankın üzerine çıkandır. Mazluma acıyan, […]
Değerli dostlarım ve yazılarımı okuma lütfunda bulunan güzel insanlar, bugünlerde Anadolu Mektebi Yazar Okumaları kapsamında yakın tarihimizin değerli yazarlarından Tarık Buğra’nın eserlerini okuyorum. Fırsat […]
Bu ülkede aydın olmak için “solcu” mu olmak lazım? Dedim: “Siz yıllardır yazıyorsunuz, çok sayıda kitabınız var, tv programları, kültürel faaliyetler… Yıllardır bu işin […]
ANADOLU TAKIMLARINA ‘GÂVUR’ MUAMELESİ (Bu yazı bir futbol cahilinin kaleminden çıktı. Sürç-i lisan eylediyse af ola.) İlkokulda iken amcaoğulları, kardeşler, komşu […]
“Kuşatılmışlık içindeki her köy, dağın her kıvrımı yangın yeriydi. İnsanlığı utandıran bir ölüm çağıydı. Elleri, tarihin dipnotlarındaki ayetleri yok etmek için ateşi ve […]
Yüreği güzel insanlar ülkesinde yaşıyoruz. Her sıkıntıyı, her sorunu birlikte aşabilme kabiliyetinin doğuştan kazanıldığı topraklar buralar. Kötülüklere aynı sertlikte çatılan kaşlar; iyilikte aynı […]
Dünyanın bütün güçlerinin kullandığı en önemli ve etkili argümanlardan biridir sinema. Onunla yatıp onunla kalkıyor insanlar çünkü… Ona göre yönlendiriliyor düşünceler, onun verdiği mesajlarla […]
SANDIĞIN SIRRI ÜZERİNE Değerli Tarihçi Yazar Hasan Bayraktar, geçenlerde, Kayalıpark Yayınlarından çıkan son kitabı “Hayal Geçidi (Sandığın Sırrı)”nı imzalı olarak hediye etti. Çok mutlu […]
2006 yılında Irmaklarca ismiyle şiirlerini kitaplaştıran Murat Soyak’ın, 2010 Nisan ayında çıkan ikinci kitabı Bahar Sürgünü çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan eserlerinden oluşuyor. Irmaklarca’daki […]
Aylaynırlı Kızlarımız “Kızımız, fiil çekmesini bilmiyor ama dört elif aylaynır çekebiliyor.” Çok mu bunaltıyorlar? Laf dinlemiyorlar mı? Anne babasına azıcık olsun saygıları kalmamış mı? […]
“ÜSKÜL HİKÂYELERİ”NDE TÜM ANADOLU VAR Bütünün parçası, bütünün kendisidir zaten. Ekmeğin bir parçası ile bütünü arasında ne kadara fark olabilir ki; hammadde aynı […]
Telif hakkı © 2021 | MH Themes tarafından WordPress teması