
TASAVVUF VE TÜRK ŞİİRİ
Derviş Turabi mahlaslı Hanifi Gökhan Yazıcıoğlu ile güzel bir sohbet oldu. izlemenizi tavsiye ederim.
Derviş Turabi mahlaslı Hanifi Gökhan Yazıcıoğlu ile güzel bir sohbet oldu. izlemenizi tavsiye ederim.
Bal vermeyen arı mıyım
Acep aklen yarı mıyım
Ölü müyüm diri miyim
Ne’ttiğimi sorma güzel
Bir karınca olsam sırtımda yüküm
Yola düşüp varsam Kâbe’ye doğru
Gönlümdeki dertle dopdolu terkim
Mahmuzlayıp sürsem Kâbe’ye doğru
Meğerse ne güzel geçermiş hayat
Serbestçe dolaşım özgür seyahat
Martın on birinde koptu bir feryat
Başımıza ne işler açtı senemiz
Cahit Zarifoğlu 1940 ile 1987 yılları arasında yaşamış farklı bir insan, özgün bir dünyadır. Kısa hayatında uzun yıllar unutulmayacak eserlere imza atmış bir düşünce insanıdır.
Durmadan büyüyen, her an yeni boyutlar kazanan; kazandıkça gelişen, geliştikçe kazanan gayri insani sektörlerin hükümranlığına karşı şiirsel bir duruş.
“Bir değirmendir dünya” diyor ya rahmetli Cahit Zarifoğlu, hakikaten öyle. Hiç durmadan çalışan, çalıştıkça insan ömrünü öğüten bir değirmen. Bugünlerde biraz hızlı çalışıyor sanki. Her gün nice insanları yolcu ediyoruz dar-ı bekaya. Çocukluğumun iki önemli karakteri, Ramazan Kurt ve Mehmet Kanat iki gün arayla vefat ettiler. Sadece üzülmedim, şok oldum. Ölüm bu kadar yakındı demek ha!
Bu çocuklar bir harika
Uzaylarda geziyorlar
Ders ziline iki kala
Defter kitap diziyorlar
Verelim biz tüm gardaşlar baş başa
Edirne’den Kars’a Van’dan Maraş’a
İzzetinle şerefinle bin yaşa
Bu dünyada tükenmeyen bakiyem
Anadolu’m güzel yurdum Türkiye’m
Sen ki başka dünyanın erişilmez güzeli
Tarifte âciz kalır şuaranın gazeli
Süheyla gamzelerin nergislerle bezeli
Aşkın serin suyuna ah Tamara daldım ben
Okuyacaksanız bu iki kitabı birlikte okumanızı öneriyorum âcizane. Yukarıda dediğim gibi, bu hikâyeler, Anadolu’nun “taşra” tabir edilen gerçek kitlesinin hayat terennümü. Yazar, halkın duyuş ve düşünüşünü, hissedişini yine halkın diliyle; tıpkı onların yaşamı gibi sade, safsatasız bir dille ele almış.
İnancı bir, ahlâkı bir, özü bir
Gardaşımdır benim Can Azerbaycan
Evveli bir, ahiri bir, sözü bir
Gardaşımdır benim Can Azerbaycan
*Bu yazıda kendi yaşadıklarımı özetledim. Bilinsin ki bu hikâye, genel olarak, öğretmenlerin hikâyesidir.
İzzet çok güvenme dünya malına
Hem mıhına vurur hem de nalına
Biri daha binmiş ebed salına
Yürekleri dağlar yoğun bakımda
Yağmur Beklerken, yazarın önemli eserlerinden biridir şüphesiz. İlk defa 1981 yılında yayımlanan roman, 1929 ekonomik buhranı ve ardından gelen 1930’lu yılların siyasi olaylarını konu edinir. Yağmur Beklerken, Dönemeçte isimli romanın devamı gibi. Açıkçası, Tarık Buğra okumaları yaparken bunun farkında olsaydım, önce bu eseri okumayı tercih ederdim. İki eser pek çok açıdan birbirine benziyor konu, dil ve anlatım bakımından.
Vahit Ağa’nın Atı Ölmez ve Yazarı Dr. Halil Alıcı, ulusal düzeyde pek bilinmeseler de Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Yılmaz Güney’den eksik kalır yanları yok aslında. Bu toprakların feryadını dile getirmede çok daha derin izler bıraktılar bende, diyebilirim.
Sonuç olarak, tedbirli olalım. Temizlik kurallarına dikkat edelim. Gerektiğinde maske de takalım, fiziksel mesafemizi de koruyalım diğer insanlarla ama gönüllerimizi bir olsun. Sosyal birlikteliğimiz, dayanışmamız, kardeşliğimiz hep devam etsin.
Sosyal olmaya devam edelim. Hem de fiziksel mesafemizi koruyarak.
Geçen haftaki “Zorunlu Göç” isimli kitaptan sonra, bir şekilde benzer noktaları olan “Uçurtma Avcı” sını okudum. Garip bir tevafuk oldu diyebilirim. İlkinde, Kafkasya’nın Çarlık Rusya tarafından işgal edilmesi sonucu yaşanan bir dram; ikincisinde Afganistan’ın Sovyet Rusya tarafından işgal edilmesinden sonra yaşanan dramlar…
İzzet’im gözyaşım akar derine
Bin selâm Fatih’e ve askerine
Ulaşsın dünyanın dört bir yerine
Hafızların sesi bal Ayasofya
Kafkas toplulukları nasıl baş eğmediler ise Ruslar da emellerinden vazgeçmediler. Her fırsatta büyük kitlesel göçlere sebep oldular. Bu göçler sırasında yüz binlerce kadın, çocuk, yaşlı açlıktan ve ağır şartlardan telef oldu. Aileler parçalandı. Akrabalar birbirinin izini kaybettiler.
Genelde uzun yazılar yazıyorum. Pek ilgi görmediğini bile bile yazmaya devam ediyorum. Oysa bir slogan yazdığımda veya bir resim paylaştığımda çok daha fazla ilgi görüyor.
Tarihimizden ders alalım. Ayrışmak bize ancak felaket getirir. Bu zor zamanda da gördük ki Türkiye’nin gücü, sadece maddi değil; aynı zamanda, her birinin yüreği Kaf Dağı kadar büyük olan insanlarıdır. Dar günde bütün sıkıntıları, birlik olarak, aşma kabiliyetidir. Dünyanın dev güçlerinin inim inim inlediği bir ortamda dimdik ayakta olmamızın başka bir açıklaması var mı?
Diyebilirim ki; dedemi en mutlu gördüğüm zamanlar, bu zamanlardı. Birine yardım etmenin insana garip bir mutluluk verdiğini ilk onda görmüştüm.
Renkli görsellere desteklenen bu güzel masal kitabı okunmaya değer âcizane kanaatimce. Bilhassa büyüklerin okuyup küçüklere anlatması veya okuma çakındaki çocuklara okutması gerektiğini düşünüyorum.
Gelecek farklı. Geleceğe dokunmak mümkün. Onu kurgulamak, değiştirmek, yapılandırmak mümkün. Elbette kaderin ve beklenmedik gelişmelerin etkisi de var lakin insan iradesinin etkisini de unutmamak lazım.
Kendi kötülüğümüz bize iyi niyet gibi görünürken; başkanının iyiliğini bile kötüye yorarız. Öte yandan kendi malımız bize az görünürken; başkasının malında olur, her daim gözümüz.
En kötü karar bile, kararsızlıktan çok daha iyidir. Kararsızlık, fırtınalı denizde küreksiz, yelkensiz tekneyle seyahat etmeye benzer. Nereye savrulacağını kimse bilemez.
Şimdi yepyeni sürgünlere gebe Anadolu. İnsanlık bahçesinin bu nadide seyir terasından taptaze umut serpmek üzere olduğumuz günümüzde, daha kararlı olmalıyız. Daha dinamik ve daha heyecanlı…
Bu sefer her şeyi ben söylemek istemiyorum. Eğer bu yazıyı okuduysanız, lütfen şu soruya bir cevap yazın: Sizce ağa ne yapmalı, basının saldırıları karşısında nasıl bir tavır takınmalı, bu sorunu nasıl çözmeli?
Çarşıda, pazarda, alışverişte bolca kullandığımız “Kesenize bereket” deyiminin anlamını ve hikâyesini biliyor musunuz? Bilen biliyor ya ben yine de yazayım:
Bir yanım öğretmenlik, sınıf yönetimi, otorite derken; diğer yanım içimizdeki çocuk, her zaman ders işlenir ama leylekler her zaman tepemizde bu güzelliği sunmaz, diyordu.
(Kitaplarla Her Salı 20) *** Dünya hayatı bir tür oyun ve eğlence midir? Siz bu konuda ne düşünürsünüz? Oyundan kasıt elbette ki birilerinin başına […]
Güçlükler, bazen köpek gibidir. Korkarsan, saldırır. Takmazsan, yanından geçer gider. Üstüne gidersen nice başarılara ulaşmak için bir basamak bile olabilir.
Tarık Buğra yakın tarihimizi, romanlarında ele aldığı sıradan Anadolu insanının bakış açısıyla, çok doğal bir şekilde işlemiştir. Diyebilirim ki, yakın tarih siyasi hayatımızı işleyen romanları ile ünlü yazarlar Yakup Kadri ve Kemal Tahir’den çok daha gerçekçi ve halkçı bir geleneği temsil ediyor Tarık Buğra.
Tuna içime aksa ürker kıraçlığıma
Kudret helvası indi yetmedi açlığıma
Bütün ilimler şahit ezeli hiçliğime
Cennet bahçelerinden ine ine geldim ben
İzzet’im tek lüksüm süslü sözlerim
Geçmişi andıkça tutmaz dizlerim
Yırtık suratımı kendim yüzlerim
Kaybettim turayı özür dilerim
“Şeytan, zihnimizin kıvrımlarında dolaşıyor, esiri olduk hepimiz. Âdem ile Havva’yı cennetten çıkartan şeytan bizi rahatlıkla alt edebilir. Belki de günümüzde yasaklanmış ağacımız hepimiz için farklıdır.”
Değerli dostlar, bu hafta değerli bir eğitimci yazar olan Mustafa Aslansofuoğlu’nun “Delağra – Kuyu) isimli romanını okudum. Kitabı okuyana kadar sadece bir roman sanıyordum. Meğerse işin içinde, neredeyse destana yaklaşan efsaneler dizgisi varmış. Bu tür yazıları yazarken, her zaman yaptığım gibi, biraz internet taraması yaptım. Bu konuda yapılmış çalışmalar, belgeseller, şenlikler varmış.
Kitabı okuyacak olursanız veya okuduysanız şu soruyu sorun kendinize: Çocuğun çizdiği resimde, fil yutmuş boa yılanının içten ve dıştan görümü mü var; yoksa şapka mı? Vereceğiniz cevap çok önemli. Zira ne kadar büyüdüğünüz, vereceğiniz cevaba bağlı. İçinizdeki çocuğun yaşayıp yaşamadığı da buna bağlı…
Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi isimli eseri, yayımlandığı 1970 yılından bu güne kadar çok yankı uyandıran, çok konuşulan bir roman. Kurgu olarak roman olsa da uzun bir öykü tadında olan Beyaz Gemi; masalla gerçeği, efsane ile hakikati birleştiren bir eser.
Aliya, hayatı boyunca batı kapitalizmine karşı İslam dünyasının birliğini ve kalkınması savundu. Her zaman ve her neslin önünde, İslam’ın mesajlarını gerçekleştirme görevi durduğuna inanıyordu.
Dedim adın nedir dedi korona
Dedim zalım mısın dedi ki çok, çok
Dedim kime çektin dedi şarbona
Dedim durmaz mısın dedi ki yok, yok
(Âşık Feymani’nin “Sevdiğim” İsimli Şiirine Dair…)
Şiir ve şair üzerine söylenecek o kadar şey var ki… Düşündüklerimin özetinin özetini sizlerle paylaştım. Yeterince doğru ifade ettiğim konusunda da emin değilim üstelik. Şiirin manası, şairin karnındadır, demişler. Şüphesiz herkesin kendince çıkaracağı bir anlam vardır.
Bir kuru öksürük, yüksek hararet
İnsandan insana yayılır illet
Sağlıklı bir nefes en büyük nimet
Eksik kalsın birkaç işin evde kal
Allah’ını seviyorsan
Yiyip içip doymuyorsan
İlla kurban istiyorsan
Al Tramp’ı verme geri
Çanakkale, tarifi kelimelerle mümkün olmayan bir kahramanlık destanı. Bir milletin, hayat hakkına tecavüz eden yamyamlarla, amansız mücadelesinin gerçek öyküsü. Eğer elde o kadar kayıt, belge, şahit ve görüntüler olmasaydı kim inanabilirdi ki bütün bunlara…
Özellikle hassas dönemlerden geçtiğimiz bu günlerde; yine bir yerlerden çıkagelse de bize güzel nasihatlerde bulunsa, soy soylayıp, boy boylayıp dualar etse. Bize moral verse… Ne güzel olurdu, değil mi?
Bin yıldır dünyaya vermişiz nizam
Çakallar kesemez bizlere ahkâm
İzzet’im beklerim sabırla sıram
Korkuları kırdı otuz üç yiğit
Bu eser onun yaşamdan ve tecrübelerinden ortaya çıkmış çok önemli bir kaynaktır gençler için. Her bir sözün altında büyük bir tecrübe ve samimiyet var. Belki de bu sebepledir ki bir roman veya hikâye olmadığı halde bu kadar büyük ilgiyle karşılanmıştır.
İyilik ve merhamet üzerine derin tefekkür içeren İyilik Üzerine, Mustafa Kutlu’nun bütün eserleri gibi aslında bizi bize anlatmaktadır. Yukarıda adı geçen dört kahramanın sergüzeştlerini ve birbirleri ile tanışma hikâyelerini, birbirleri için onca yapılan iyilikleri güzel bir örneklik bağlamında sunuyor bize eser.
Telif hakkı © 2021 | MH Themes tarafından WordPress teması